Yaşam

Ahmet Şeninak: Türkiye’de 50 yıldır hiçbir şey değişmedi

Tiyatro Alesta’nın “Fotoroman Kralı” oyunu izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor. Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun yazdığı oyunda Orçun Ucal rol alıyor. Oyunun yönetmen koltuğunda Ahmet Şeninak oturuyor.

1970’li yıllarda Türkiye’de geçen müzikal oyun “Foto Roman Kralı”, aşklarını Aşık ve Sevgili kostümleri altında yaşamak zorunda kalan iki kişinin ve onlarla birlikte bütün bir mahallenin hikâyesini anlatıyor.

“Foto Roman Kralı” alkışlarla yoluna devam ederken oyunun yönetmeni Ahmet Şeninak ile sohbet ettik.

Ahmet Şeninak

‘OYUNUN YAZILIM SÜRECİ YARIM İKİ YIL SÜRDÜ’

“Fotoroman Kralı” nasıl ortaya çıktı?

“Fotoroman Kralı” Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun yazdığı bir oyundur. Yazım süreci boyunca Orçun’la iletişim halindeydiler. Aslında bu Orçun Ucal için yazılmış bir oyun. Bir buçuk, iki yıl süren bir yazma süreci var. Bu süreçte oyun yazıldığından haberdardım ama son hali bitene kadar oyunu okumadım. Biter bitmez Orçun’a “O halde ben yönlendireyim, ne diyorsun?” dedi. Söyledim. Daha sonra 4 aylık prova sürecimiz başladı.

Orçun Ucal’la nasıl bir araya geldiniz?

Orçun konservatuvardan sınıf arkadaşımdır. Aslında bu açıdan çok şanslıyız. Çünkü 4 yıl aynı sınıfta okuduk, aynı dersleri aldık. Birlikte sahne provası yaptık. Bu yüzden birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Orçun’un Alesta’yı kurduğundaki heyecanını biliyorum. Tüm oyunlarına verdikleri çabayı ve çabayı her zaman takdir etmişimdir. “Fotoromanın Kralı”na kadar profesyonel olarak çalışma fırsatımız olmamıştı. Bu nedenle “Fotoromanın Kralı” bizim için çok şey ifade ediyor.

“Fotoroman Kralı”, Ucal’ın birden fazla karaktere dönüştüğü müzikli bir oyundur. Oyunun hazırlık süreci hakkında bize neler anlatmak istersiniz?

“Fotoroman Kralı”nın metnini ilk okuduğumda çok beğenmiştim. Provaları okumaya başladığımızda biraz korkmaya başladım. Çünkü oyunda altı farklı karakter ve müzik var. Bu karakterlerin her biri aslında o döneme ait karakterler. Müzik o döneme ait. O yüzden o dönemi araştırmaya başladım. O dönemde yapılan röportajları bulmak benim için en büyük şanstı. Çünkü Ayı Bayram, Esengül, İrfan ve diğerleri o röportajlardaki karakterlerden çıktılar. Müzik bölümüne geldiğimizde Onur Keskin önce müziği kendi sesiyle kaydetti ve “Ben de böyle bir şey düşünüyorum, siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. Dediğinde gözlerimizin yaşlarla dolduğunu hatırlıyorum. Sonra kayıt yaptık ve Orçun’un sesiyle daha da keyifli oldu. Müziğin vokalli ve vokalsiz olmak üzere iki versiyonu bulunmaktadır. Orçun, çok büyük sahneler dışında tüm müziklerini canlı söylüyor. Tüm bu müziklerin ve Aşuk Maşuk dansının koreografisini yapan kişi okuldaki dans öğretmenimiz Seçil Demircan’dır. Aslında oyun tek kişilik bir oyundur. Orçun dizide altı farklı karakteri canlandırıyor. Ancak sahnede bir kişi daha var. Hilal Polat’ın tasarladığı Maşuk kostümü bu. Oyun boyunca tek gözüyle ve yanaklarındaki benle bize bakıyor.

‘KÖTÜ İNSANLAR SİYASİ ÇATIŞMALAR NEDENİYLE HALA ZARAR GÖRÜYOR’

Oyun, 1970’li yıllardan beri Türkiye’nin farklı açılardan fotoğraflarını çekiyor ve tüm bu fotoğrafları bir araya getirdiğimizde siyasi, sınıfsal ve kültürel bir tablo görüyoruz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Aslında 50 yıl öncesinden bahsediyoruz. Ama baktığımızda maalesef değişen hiçbir şey yok. Hala aynı şeyleri yaşıyoruz. Keşke oyunu okuduğumda “Ah, Türkiye’de böyle şeyler oluyor mu?” diyebilseydim. Keşke söyleyebilseydim. Ya da seyirci izlediğinde “Ne kötü zamanlar!” diyor. Keşke söyleyebilseydi. Ama ne yazık ki pek bir şey değişmedi. Yine de iki kişinin birbirine olan sevgisi genel olarak bir sorundur. Siyasi çatışmalar nedeniyle hâlâ masum insanlar zarar görüyor. Bir kişinin evinde hâlâ 10 kamera bulunurken diğerinin her yağmur yağdığında çatısı akıyor. Hiçbir şey değişmedi.

‘AŞUK MAŞUK KOSTÜMÜNDE BİR AŞK YAŞANDI’

Cem, Aşuk ve Masuk’u canlandırdığı İrfan’a aşık olur. Aşık ve Sevgili, bir yandan “normatif olmayan” sevgiyi pekiştirirken, diğer yandan toplumsal çabayı destekler. Adeta bir kalkan gibidir. Bu açıdan bakıldığında Asuk ve Maşuk’un direniş sembolü haline geldiğini söyleyebilir miyiz?

Aşklarını Aşuk Masuk kostümüyle yaşayan iki kişi. Kendilerini toplum içinde göstermeden aşklarını yaşayabilen iki kişi. Bu aslında çok üzücü bir hikaye. Ama her şeyin yoluna gireceğine dair umutları var. Onları etraflarında olup biten tüm olaylara karşı koruyan şey aslında umuttur. Her şeyin daha iyi olacağına olan inançları. Bir şeyi kendi tatmini için değil, herkesin tatmini için yapmak. Tek yapmaları gereken dans etmek ve fotoğraf romanları yapmak. Onlar da ellerindeki tüm imkanları sonuna kadar kullanıyorlar.

‘AİLE KAVRAMI BOŞALTILMIŞTIR’

Bu kaos içerisinde birbirine destek olan insanların ilgisi de oldukça etkileyici. Sonucu ne olursa olsun insanlara güç veren, onları aile yapan dayanışma ve direniş hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aile kavramının son zamanlarda çok boş bir kavram haline geldiğini düşünüyorum. Üç gündür buluşan kişiler, “Aile gibi olduk!” diyor. çabuk diyor. Bence aile gibi olmak pek çok “rağmen” gerektirir. Aslında birbirimizi çok sevdiğimiz için çevremizdeki insanlarla aile olmuyoruz. Birlikte başardığımız şeyler sayesinde bir aile oluyoruz. Birbirimizin her şeyini sevmesek de bir aile oluyoruz. Cem’in kendine yarattığı aile aslında böyle bir ailedir. Kusurları olan ama bir aradayken güçlü olan bir aile.

“Fotoroman Kralı” yönettiğiniz ilk oyundur. Sizi bundan sonra hangi oyunlarda göreceğiz?

Aslında okuldan mezun olduktan sonra tiyatro yapmadım. Daha çok kameraya yöneldim. Doğru metin ve gerçek insanlara gelince, balıklama atladım. Bu yıl iki oyun yapmayı, birinde oyunculuğu, birini yönetmeyi düşünmüyorum. Ancak gerçekten bende yankı uyandıran, umut veren, oynadıktan sonra insanları dönüştüren bir oyun olursa çok sevinirim.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Bu röportaj için size ve grubunuza çok teşekkür ederim. Tiyatro oyunlarını daha görünür hale getirdiğiniz için çok mutluyum. Daha çok umutla dolu yıllar geçirmeyi umuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu